OLIVER HARTMANN SÖYLEŞİSİ
Merhaba Oliver,
ben 94.9 Açık Radyo’da yayınlanan Rock on Rock programından Cemil Topuzlu. Öncelikle
boş zamanının bir bölümünü bize ayırıp şahsın ve Hartmann ile ilgili sorularımızı
cevaplandırdığın için çok teşekkür ederim.
ROR – Röportaja
kişisel bir kaç soruyla başlamak istiyorum. İlk olarak ne zaman müzikle
tanıştın? Herhangi bir okulda müzik eğitimin var mı?
Oliver – Müzikle ilk
tanışmam çok küçük yaşta ebeveynlerimin plaklarını dinleyerek oldu. O dönemde
evde Hendrix, Beatles, Abba’dan tutun çeşitli Alman müzisyenlere kadar bir çok
sanatçının albümleri çalınırdı. Daha sonra 10 yaşında kuzenimin bana hediye
ettiği gitarı elime aldım ve o müzik aletini çalmanın ne kadar zevkli olduğunu
farkettim. 15 yaşında yarı profesyonel bir müzik grubuna girdim ve zamanla iyi
bir gitarist olarak ismimi duyurdum. 21 yaşında profesyonel bir cover grubunda
çalmaya başladım.
ROR – Gitar ile
bu kadar erken tanışmış olman beni çok şaşırttı çünkü ben müziğe solist olarak
başladığını düşünmüştüm.
O – İlk solistlik
tecrübem 16 yaşındaydı. O zamanlar gitar çaldığım grupta çok yetenekli bir
solist olan Goetz Mohre vardı. Bana şarkı söylemeyi o öğretti diyebilirim.
Kendisiyle çok iyi arkadaşız ve iletişimimiz hala sürmekte. Solistlik de ilk
ciddi tecrübem ise 21 yaşındayken daha önce sözünü ettiğim cover grubunda oldu.
Uluslararası bazda ilk profesyonel başarıyı ise At Vance ile 1990’lı yılların
sonunda yakaladım. At Vance’de sadece solisttim ve hiç gitar çalmıyordum. Daha
sonra kendi ismimle kurduğum grup olan Hartmann’da ise sahnede elimde gitar ile
şarkı söylemeyi çok sevdiğimden hem gitar çalıp, hem de solistlik yapmayı
tercih ettim.
ROR – At Vance
yıllarına geri dönersek Olaf Lenk ile ne zaman tanıştın ve At Vance’i kurma
fikri nasıl oluştu? Grubun müzik tarzı olarak Power Metal’i seçmenizin belli
bir nedeni var mı?
O – Olaf ile At
Vance’i 1999’da kurmadan önce de tanışıyordum. Hatta kendisi çocukluk
arkadaşımdır. 17 yaşındayken beraber gitar çalar Malmsteen, Hendrix, MacAlphine
dinlerdik. Beraber bir Progressif Metal grubu kurma fikri o zamanlardan beri hep
aklımızdaydı. Nitekim 1990’ların ortasında Centers isminde bir grup kurup iki
de albüm çıkardık ama ismimizi duyuramadık. Centers’in dağılmasından sonra o
dönemde severek dinlediğimiz müzik türü olan Power Metal çalabileceğimiz At
Vance’i kurduk. Aslında dinlediğim müzik açısından kendimi hiç kısıtlamadım ve Pop’tan
tutun Funk’a kadar iyi olan her tarzı dinledim. O dönemde çalmak istediğimiz
tarz Power Metaldi ve At Vance ile çok da başarılı olduk.
ROR – Gerçekten
çok başarılı oldunuz. Sadece dört yılda tarzının en iyi örnekleri arasında
sayılan dört albüm çıkardınız. Power Metal’in oldukça karmaşık tarzı gözönüne
alındığında bu inanması güç bir yaratıcılığa işaret ediyor. Bu süreçte senin
gruba katkıların konusunda bizi aydınlatabilir misin?
O – At Vance’de
şarkıların %95’i Olaf Lenk tarafından yazıldı. O sıralar inanılmaz bir tempoyla
çalışıyorduk ve sonuçta her sene arka arkaya yeni bir albüm yayınlamayı
başardık. Benim gruba katkım ise sadece solistlik düzeyinde kaldı. Müzik veya
söz yazımına katkım çok az oldu. İlk albümdeki “All For One, One For All”
isimli şarkıyı ben yazdım ve bu şarkı daha sonra yayınlanan Best Of albümünde
de kullanıldı fakat gruba yaratıcılık açısından katkım son derece sınırlı kaldı.
Zaten bu nedenle de 2003 yılında gruptan ayrılarak başka projelere eğilmeyi ve
kendi grubum olan Hartmann için şarkı yazmaya başlamayı daha doğru buldum.
ROR – O dönemde
Power Metal’in popülaritesi özellikle Avrupada Halloween, Hammerfall, Stratovarius
ve Blind Guardian gibi gruplar sayesinde tavana vurmuştu. Bu dönemde At Vance
olarak hiç bu gruplarla turneye çıkma şansınız oldu mu? 2000’li yılların
başında Avrupadaki müzik piyasası hakkında bize bilgi verebilir misin?
O – 1990’larda
pek dinlenmeyen Power Metal 2000’lerin başında Avrupada çok popülerdi ve bu
tarz müziği icra eden kalburüstü gruplardan biri olarak At Vance de bu ilgiden
fazlasıyla nasibini aldı. O sıralar senin de dediğin gibi çeşitli gruplarla turneye
çıkma şansını elde ettik. Mesela 2002’de Rapsody ile çok başarılı bir turneye
imza attık. O turneler tam anlamıyla müthişti çünkü konserler sayesinde At
Vance’e olan büyük ilgiyi bizzat görme şansını elde ettik. Çıkardığımız
albümler iyi eleştiriler almıştı fakat turnede hayranların yakın ilgisi ile
karşılaşmak bizim için çok daha değerliydi. Ayrıca, bu turnelerde diğer
başarılı grupların müzsiyenleri ile tanışma fırsatı da yakaladık.
ROR – At
Vance’den sonra Italyan Progresif Metal grubu Empty Tremor’un 2004 yılındaki
albümü için solistlik yaptın. At Vance ile Empty Tremor’un yaptığı müzik tarzları
birbirinden oldukça farklı. Bu tarz değişikliğinin bir vokalist olarak üstündeki
etkisini bizimle paylaşabilir misin?
O – O dönemde
grubun klavyecisi Daniele Liverani henüz gruptaydı ve bana bestelerin ana
melodilerini yolladı. Ben de ana melodileri kendi vokal stilime uyacak şekilde
değiştirerek vokal melodilerini yazdım. Aslında Progresif Metal tarzına At
Vance’den önceki müzik grubum olan Centers’dan aşinaydım. Sonuçta The Alien
Inside gerçekten çok iyi bir albüm oldu ve piyasada oldukça tuttu. Hatta Empty
Tremor Dream Theater’in Avrupa Turnesine öngrup olarak katıldı.
ROR – Solo
projen olan Hartmann’dan söz edecek olursak. İlk albüm “Out In The Cold”u
dinlediğimde, bir Journey, Foreigner, Mr. Big tarzı Melodik Hard Rock hayranı
olarak tam anlamıyla mest olmuştum. Hartmann grubunun kuruluşu ve bu albümün
hazırlanışı hakkında bize bilgi verebilir misin?
O – Solo projem
ile ilgili çalışmalara 2002 yılında At Vance’den ayrıldığım andan itibaren
başladım. Başlarda projenin hangi müzik trazına odaklanacağı konusunda
kararsızdım. Ama çalıştıkça ortaya çıkan müzik Power Metal’e nazaran çok daha
yumuşak olan Melodik Hard Rock türünde oldu. Zannedersem bunun başlıca nedeni
ise müzikal açıdan tercihlerimi 70’ler ve 80’lerdeki rock müziğinden
kullanmamada yatıyor. Senin önceden belirttiğin Journey, Foreigner, Toto gibi
hard rock gruplarının yanısıra Deep Purple ve Rainbow gibi o dönemlerde müzik
yapmış grupları da severek dinlerim. Hartmann için müzik yazmaya başladığımda
yaşamım boyunca etkilendiğim müzik türlerini ilk defa istediğim gibi
bestelerime yansıtma şansını yakaladım ve sonuçta ortaya “Out On The Cold” gibi
Rock müziğinin değişik türlerinin örneklerinin sergilendiği bir albüm çıktı.
ROR – “Out In
The Cold”daki tüm şarkıların beste ve kayıtları sana ait. Peki prodüksiyon
konusunda hiç yardım aldın mı? Albümde çalan diğer müzisyenleri bize tanıtır
mısın?
O – Tüm vokal ve
gitar kayıtlarını kendi stüdyomda gerçekleştirdim. Ayrıca, demo kayıtlardaki
tüm davulları da stüdyodaki bilgisayar programını kullanarak yazdım. Tüm kayıt
ve prodüksiyon işlerinde bana Avantasia, Edguy gibi tanınmış grupların
prodüksiyon işlerini üstlenen Sascha Paeth yardımcı oldu. Çünkü bu benim ilk kayıt
denememdi ve bir çok konuda bana yol gösterecek birine ihtiyacım vardı. Sascha
ayrıca “Out In The Cold”un miksaj ve masteringini yaptı ve doğrusu çok iyi bir
iş çıkardı. Bu projede çok iyi arkadaş ve daha sonraki tüm Hartmann
albümlerinin hepsinde prodüksiyonu o üstlendi.
ROR – İlk
albümünden sonra yalnızca dört yıl içinde “Home” ve “Three” isimleriyle iki
tane solo albüm ve bir unplugged konser albümü çıkarttın. “Out In The Cold”dun
büyük başarısından sonra üzerinde hiç baskı oluştu mu? Bu dönemde müzkal açıdan
tercihlerin ne yönde gelişti?
O – “Out In The
Cold”daki şarkılar üç hatta dört yıllık bir süreç içinde yazılmışlardı fakat
izleyen albümlerimdeki şarkılar için önümde bu kadar geniş bir zaman dilimi
yoktu. İlk albümdeki kaliteyi devam ettirmek açısından kısa sürede çok sıkı iş
çıkarmam gerekiyordu ve bu durum beni az da olsa baskı altına soktu.
ROR – Three
yayınlandıktan sonra Tobias Sammet’in Avantasia projesinde yer aldığını
görüyoruz. Tobias ile nasıl tanıştın? Avantasia gibi bir metal operanın kayıt
süreci solo projeninkilerle nasıl ayrışıyor?
O – Tobias ile
ilk defa 1999’da tanıştım. Kendisi At Vance’in ilk albümü olan” No Escape”i
dinlemiş ve sesimi beğenmiş. Sonra beni arayıp bir metal operada rol almanın
ilgimi çekip çekmediğini sordu. Ben teklife olumlu yaklaştım ve kendisiyle
buluşarak Avantasia’nın ilk iki bölümü için dört tane şarkı kaydettik. Biz tüm
bu işleri yaparken bu Avantasia’nın bu kadar başarılı bir proje olacağı
konusunda en ufak bir fikrimiz yoktu. Nitekim ilk bölüm 200.000 adet sattı ki
bu oldukça yüksek bir rakam. Bu projenin başından itibaren Tobias ile olan iş
ortaklığımızın iyi yürüyeceğinden emindim. Çünkü kendisi ne istediğini iyi
bilen ve çok disiplinli bir müzisyen. Ayrıca, çok esprili ve kibar bir kişiliğe
sahip. Açıkçası bu porjenin bir parçası olmaktan gurur duyuyorum. Başlarda
proje ile olan bağlantım sadece solistlik bazındayken son iki albüm olan “The
Wicked Symphony” ve “Angel of Babylon”da gitar da çaldım. Ayrıca grubun canlı
performanslarında da gitarları ben çalıyorum. Bu projenin bir parçası almaktan
büyük zevk alıyorum.
ROR – Ben grubun
Metal Opera Comes Turnesinde kaydedilmiş olan “The Flying Opera” DVD’sini de
izleme olanağı buldum ve çok beğendim. Jorn Lande, Bob Cately, Michael Kiske, Kai
Hansen ve senin performansınız birbirinden iyi idi. Ayrıca, senin Rock Meets
Classic turnesine de katıldığını Ian Gillan, Jimi Jamison, Steve Lukather ve
Chris Thompson gibi efsanevi solistler ile aynı sahneyi paylaştığını öğrendim.
Bu turnler ile ilgili izlenimlerini öğrenebilir miyim?
O – Rock Meets
Classic turnesi benim için tek kelimeyle harikaydı çünkü bu turnede idolüm olan
müzisyenlerle aynı sahneyi paylaşma şansını elde ettim. Steve Lukather gibi bir
gitarist ve Jimi Jamison gibi bir solistle çalmak gerçekten müthişti. Ama beni
en çok etkileyen ise, çocukluğundan beri Deep Purple hayranı bir müzisyen
olarak Ian Gillan ile Highway Star ve Smoke On The Water gibi klasikleşmiş
şarkıları onunla aynı sahnede çalıp söylemekti. Beni çok sevindiren bir diğer
şey ise bu turnenin önümüzdeki yıl Şubat ve Mart aylarında tekrarlanacak
olması. Turnenin kadrosu daha kesinleşmediğinden isim veremiyorum ama eğer bir
aksilik çıkmaz ve gerçekleşirse gerçekten harika olacak. Avantasia ile turneye çıkmak
benim açımdan bir okul gezisine gitmek gibi çünkü tüm kadroyu yıllardan beri
tanıyorum ve yolda hepimiz 15 yaşındaki çocuklar gibi çok eğleniyoruz.
ROR – Biraz önce
Rock Meets Classic turnesinin gelecek sene tekrarlanacağını söyledin. Turne
Avrupada mı olacak?
O – Evet, turne
özellikle Almanya üzerine odaklanacak ve Avrupada gerçekleşecek. Geçen sefer
Almanyaya ek olarak Fransa, İtalya, İsviçre ve Avusturyada da çalmıştık bu
sefer başka ülkelere de uğramayı amaçlıyoruz.
ROR – Dha geçen
ay son solo albümün “Balance”i çıkardın. Bize albümün hazırlanış aşamaları
hakkında bilgi verebilir misin? “Balance”in önceki Hartmann albümlerinden
ayrıştığı noktalar var mı?
O – Son albümüme
Balance (Denge) ismini vermemin sebebi içindeki şarkılar arasında tam manasıyla
bir denge yakaladığımı düşünmem. Bu sefer şarkıları yazarken acele etmedik ve
besteleri defalarca gözden geçirdik. Önceki Hartmann albümlerinin dağıtımını
kendi şirketim aracılığıyla yapmıştım. “Balance”de bu değişti ve albüm dağıtımı
için Avenue of Allies şirketi ile anlaştım. Geçen yıl ortası itibariyle
elimizde 11 tane şarkı vardı ama acele etmedik ve bir kaç tane daha şarkı yazıp
aralarından en iyilerini seçerek yayınlamayı tercih ettik. Basçımız olan Armin
Donderer “Like A River” ve “From A Star” gibi harika şarkılarla albüme katkıda
bulundu. Sözün özü “Balance”deki şarkılar son derece huzurlu ve sakin bir
ortamda yazılıp kaydedildi. Mixing ve mastering aşamaları bile aceleye
getirilmeden yapıldı. Zanendersem albümün ismi bu ortamı gayet iyi yansıtıyor.
ROR –“Balance”
da dikketimi çeken bir diğer nokta da back vokallerdeki harika düzenleme.
Özellikle “Like A River” şarkısındaki back vokaller tek kelimeyle müthiş. Bu
düzenlemeler senin eserin mi?
O – Bu albümde
basçı Armin ile back vokallere çok zaman ayırdık. Ayrıca, Tiffany Kirkland ile
stüdyoda doğru back vokal melodilerini bulmak için de bayağı kafa patlattık.
İşte beğendiğin o düzenlemeler bu yoğun çalışmanın ürünleri.
ROR – Zamanının
büyük bir bölümünü turnede ve stüdyoda geçiren bir müzisyen olarak yolda ve
stüdyoda tercih ettiğin müzik ekipmanı hakkında bize bilgi verebilir misin?
O – Stüdyo
kayıtları için eblli bir ekipman tercihim yok. İşime yarayacağını düşündüğüm
her aleti kullanıyorum. Stüdyomda eski ve yeni amplifikatörlerden tutun değişik
gitarlara kadar bir çok ekipmanım var. Kayıtlarda belli bir formata bağlı
kalmamaya özen gösteriyorum. Bazen ampliye doğrudan bağlanırken bazen de
bilgisayara aracılığıyla amplifikatör
bağlantısı kurmayı tercih ediyorum. Kısacası, istediğim sesi elde edinceye her
yolu deniyorum. Gitarlarıma gelince çok kısa bir süre önce Japon FGN markası
ile sponsorluk anlaşması imzaladım. Bu şirket son üç yıldır gitar üretiyor ve
bana yolladıkları her türlü enstrümandan stüdyo ve sahnede çok iyi performans
aldım. Bu marka dışında PRS ve Morgan tercih ettiğim gitar markaları arasında.
Sahnede tercihim daha çok FGN ve Startocaster gitarları şeklinde oluyor. Canlı
performanslarda amplifikatör tercihim ise Mesa Boogie. Bu marka ile de bir
sponsorluk anlaşmam var özellikle Royal Atlantic tipi amplifikatörlerinden çok
geniş bir yelpazede çok güzel tonlar alabiliyorum.
ROR – Şu anda
meşgul olduğun projeler hakkında bize bilgi verebilir misin? Son albümün için
turne planların var mı?
O – Bildiğim
kadarıyla Tobias yeni bir Avantasia albümü üzerinde çalışıyor. Gelecek yılın
başlarında albümün yayınlanacağını zannediyorum. Hartmann’a gelince tüm gücümüzü
olabildiğince büyük bir turne ile son albümün promosyonuna odaklamış durumdayız.
Yaz sırasında bir kaç yerde konserimiz olacak ayrıca Toto’nun ön grubu olarak
da sahne alma olasılığımız var. 2006’da Toto’nun öngrubu oalrak turlamıştık ve
şimdi de Rock Meets Classic turnesi sayesinde Steve Lukather ile yakın bir
arkadaşlık kuruduk. Kendisine Hartmann albümlerini dinlettiğimde çok beğendi.
Umarım Toto ile bir kere daha turnaya çıkma şansını elde ederiz.
ROR – Hartmann
konser takvimi ile ilgili en güvenilir bilgiyi nereden alabiliriz?
O – www.oliverhartmann.com en doğru
kaynak.
ROR - Tecrübeli
bir müzisyen, besteci ve kayıt teknisyeni olarak genç müzisyenlere
tavsiyeleriniz nelerdir?
O – Öncelikle
yeteneğini geliştirmek için çalışmak gerekli. Her müzik türüne önyargısız bir
şekilde yaklaşmak da çok önemli. Çünkü dünya üzerinde müzik bir çok değişik tarzda
icra ediliyor ve en büyük hata bu tarzları iyi veya kötü olarak gruplamaktır. Bir
müzisyen olarak yapman gerken tüm tarzları olabildiğince algılayarak bir sentez
yapman ve bu sentez sonucunda kendi tarzını yaratmandır. Bu arada müzik
alanında başarılı olmak için işin ticaret kısmına da dikkat etmek gerekiyor. Bu
nedenle, gerekli iş ilişkilerinin kurulması için iletişim kanallarının her
zaman açık tutulması da çok önemli. Ama bence herşey yaptığın müziğin
samimiyetine bağlıdır. Eğer yaptığın müzik gerçek seni yansıtırsa elbet
beğeneni ve takdir edeni çıkar.
ROR - Bize
ayırdığın zaman için tekrar çok teşekkürler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder